Foucault, dil ve gerçeklik arasında bir uçurum görür. Foucault’ya göre gerçeklik, dilin bir anlam yaratmasıyla kurulmaktadır. İnsanlar dili kullanır, ancak dil de insanları kullanır. Sonuç olarak anlatı, iktidar ilişkisi barındıran bir söylemdir. Herhangi bir millet için kullanışlı bir geçmiş inşa etme noktasında bu güç ilişkisi elverişli bir şekilde kullanılabilir.
Bu, tarihçileri harekete geçiren bir güçtür. Foucault’ya göre bütün tarihçilerin, gerçeğin nesnel şekilde araştırılması mitinin önemini savunurken aslında -genellikle ideolojik çerçevede- bir çıkarları vardır.